Adnan Gerger – Röportaj

[Galeri bulunamadı]

Bizlere kısaca öz geçmişinizden bahseder misiniz? M.A.D -1970 yılında Elazığ’da  doğdum fakat ilk, orta ve lise öğrenimimi Zonguldak Ereğli’de tamamladım. Daha sonra 1991 senesinde Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi  Resim Bölümünü kazandım ve derece ile 1995 yılında mezun oldum. Bu güne kadar 19 kişisel sergi açtım. Çalışmalarımı kendime ait olan Milli Eğitim Bakanlığına bağlı Doğan Sanatevi’nde sürdürmekteyim. Atölyemde Güzel Sanatlar Fakülteleri ve liselerine yönelik Sanat eğitimi vermenin yanı sıra kendi çalışmalarımı ve Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltraşlar Derneğinin( BRHD) Başkanlığı görevini yürütmekteyim.   Geçmişten bu güne resimlerinizden ve tekniğinizden bahseder misiniz? M.A.D- Üniversite yıllarında atölye çalışmalarında, ürettiğim tüm resimlerde, mutlaka geometrik bir alanın varlığını hissettim. Zaman içerisinde bu devamlılığını güçlendirdi. Böylelikle geometrik formlar resimlerimde tercih nedenim olmasının yanı sıra, asıl anlam yüklemeye çalıştığım alanlar olmaya başladı. Bugüne kadar kendimce seriler ürettim. Kadın ve Şeritli Mekan, Siyam Serisi, Anadolu Uygarlıkları Çeşitlemeler Serisi, Kastamonu Serisi, Yer-Gök-Deniz Serisi ve Sınırlanmış Alanlar Serisi. Halen Sınırlanmış Alanlar Serisi devam etmektedir. Genel olarak Serigrafi tekniğini tercih etmemin nedeni yaşadığımız şu dönemlerde, özelikle genç arkadaşların, resimlerinde teknik olarak çözümlemelerinden belli, diyebilirim. Teknolojinin gelişmesine paralel olarak bir gün sanatçılar kopyalama makineleriyle tuval yüzeyine resmi veya kompozisyonu geçirip yüzeyde boyayla oynayarak yeni kurgular oluşturacaklar. Kopyalama makinelerinin kolaylığı ve teknolojiden yararlanılmalıdır mantığıyla resim yapacaklar öngörüsünden kaynaklanmaktadır. Bense yıllardır  bilinçle özellikle serigrafi baskıyı tuvalde bir ara eleman olarak kullanmaktayım. Bu tekniğim 1995-96 yıllarından bu yana Resmin belirli bir alanında kullanarak süre gelmiştir. Elbette ülkemizde ve dünyada başka sanatçılarda  bu tekniği farklı biçimlerde kullanmışlar ama benim yorumlama ve kurgu biçimim farklıdır, bana aittir ve özeldir. Resimlerim tamamıyla akrilikle üretilmiş ve kurguların tamamı kendi özgün üretimimden gelir. Ben baskının tuval yüzeyinin belirgin bir bölümüne plastik etkisini oluşturma gayretindeyim ve her ürettiğim resim belli aşamalardan ve yoğun doymuş boya tabakasından oluşmaktadır. Teknik açıdan uzun bir süreç gerektirmektedir. Son dönem resimlerimde günümüz yaşantısı, doğa, insan ve küresel ısınma gibi, kavram ve içerikler söz konusudur. Bu nedenledir ki resimlerimde, ağaç formlarını bir metafor olarak kullandığım gibi şehir görüntüleri ve siluetleri kullanmak, hayata dair tercih nedenim olmuştur. Maalesef,  kapitalizmin para tutkusu, doğayı tükettiği gibi insan hayatını da tabut gibi evlerde yaşamaya mahkum etmiştir. Ekilecek en güzel tarım alanları yerleşim alanlarına dönüştürülmüş,  üstelik ağaçlardan, yeşil görüntülerden mahrum bırakılmıştır. Kutucukların oluşturduğu, çarpık, estetikten uzak yapılar, insan doğasından ve psikolojisinden yoksun olduğu gibi, insanın birbirini tüketme duygularını güçlendirmekte ve manevi bütünlükleri de yok etmektedir. Para, metrapollerin asıl kaynağı olmuş, insan hayatı boyunca aracı olma niteliğinden öte yaşayamaz hale dönüşmüştür. Tüm şehirlerimize bir bakalım, örneğin Malatya’daki binalar Ankara’nın Çankayası ve Demetevlerinden ne kadar farklı. İstanbul’un eski ve yeni yerleşimleri, Kızılay’dan, Konya’dan ne kadar farklı. Her yer tüketim alanına dönüşmüş. İnsanoğlunun kendi doğasından uzaklaştığı ve bilinçle ötelendiği kanaatindeyim. Özellikli ve insan kimyasına uygun yaşam alanlarının tüm halklara sunulması, insanlığın mutluluk ve geleceği için şarttır. Her gün daha bahsedemediğim benzeri gerçeklerle yaşarken, işte resimlerimdeki o yamuk, kare, dikdörtgen gibi, benim için temiz ve saflığın göstergesi olan alanlara asıl hayallerimi işledim. Tüm temiz alanlarımı sınırladım ve o geometriler içerisinde özlemlerimi bir metafor olarak gizledim diyebilirim. Benim için korunaklı ve temiz alanlar bu geometrilerdir. İnsanın tüm mutluluğu, özleminde olduğu her şey bu biçimlerde saklıdır. Resim yapmak benim için, güzel boyamak, cezbedici kurgular oluşturmak değildir. Asıl olan çizmektir. Bu nedenledir ki yıllardır her daim desen çizerim ve çizgiyle ifadenin gerçekliğine inanırım. Kurgularımın hepsinde alt yapıda mutlaka çizgiler mevcuttur.     Resimde hedefiniz nedir ve neyi amaçlıyorsunuz? M.A.D-Kendi kültürümüzden uzaklaşmadan,  özümden ve sadeliğimden ayrılmaksızın uluslar arası alanlarda resimlerimi ve kültürümüzü tanıtmak, ulaşmak istediğim en büyük hedefimdir. Umarım yaşamım bu amacıma yanıt verebilir. Resim, Türkiye’de nerede? Dünyada nerede? M.A.D- Cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana Güzel Sanatlarla ilgili bir çok fakülte, yüksek okul ve Güzel Sanatlar liseleri açıldı. Sanatımızın gelişmesi için çok önemli, fakat buralarda eğitimini tamamlayan gençlerimizin,  Devlet veya özel kurumlar tarafından istihdam sorunu var. Mezun olan gençlerimiz maalesef sanat çalışmalarını çoğunlukla devam ettirememektedir. Gençler maddi olanaksızlıklar nedeniyle sanatı bırakıp başka alanlarda  kazanç elde etmekte. Amerika’da ve Avrupa’nın bir çok  ülkesinde durum böyle değil. Devlet Sanatçının çalışması için atölye bile veriyor, eserini satın alıyor, burslar veriyor. Sanat eseri alacak kişi veya kurumlara özel vergiden muafiyetler uyguluyor ki Sanat gelişsin, Sanatçı sayısı artsın. Türkiye’de Plastik Sanatlarla ilgilenen profesyonel  sanatçı sayısı maalesef çok az, hepsini toplasak sayısı 3000 olmaz . Geçenlerde Berlin’de uzun yıllar yaşamış bir ressam arkadaşımla sohbetimizde sanatçı ve sanatseverlerin üye olduğu bir derneğin üye sayısının 40 bin olduğunu söylemesi beni çok düşündürmüştü. Açıkçası Devletimiz bir an önce Sanatı ve Sanatçıyı destekleyen çözümler üretmelidir. Bir ülkenin Sanatçı sayısı aydın geleceğin göstergesidir. Dünyadaki önemli Sanat Müzelerine Türk sanatçıların eserlerinin alınması için devlet tarafından özel politikalar geliştirilmelidir. Anadolu insanımız o kadar yetenekli, üretken ve zekidir ki, konu sanat olunca gücü bir yere kadar oluyor. Sanatçının ömrü, olanaklara sahip olamamanın zorluğuyla hayallerine yetememektedir. Bunun için Sanatı ve Sanatçıları gelin güçlendirelim diyorum. Ankara’daki Resim anlayışını ve ilgiyi nasıl yorumlarsınız? M.A.D-Sanat günümüzde metrapollerde  daha ulaşılır ve üretilir hale geldi. Hocalarımızın eskiden bahsettikleri  sorunlar yok elbette, fakat dünya sanatı ile kıyaslar isek halen  çok sorunumuz  var. Ülkemiz için İstanbul’un bir Sanat merkezi haline dönüşmesi, sanatımız açısından elbette önemlidir ve destekliyoruz.Ayrıca söylemekte yarar var, İstanbul’da yaşamını sürdüren bir çok sanatçı Ankara çıkışlı yada bir süre Ankara’da yaşamışlar, demek ki Ankara  üreten  bir şehir. Yıllarını Sanata vermiş bir birinden değerli Sanatçı arkadaşlar, Ankara da halen çalışıyor ve sergiler açıyorlar. Ankara Sanat potansiyeli açısından çok öndedir. Kanımca sorun Müzelerin yok denecek kadar az olması ve sanatçıya maddi dönüşün yetersizliğidir. İki yıl çalışıp galerisinde sergi açan Sanatçı, neden eserini sahiplenecek alıcıyı bulamıyor. Üretimini satamayan kim olsa yaşamda zorluk çekiyor, maalesef gerçek bu. İzleyici oranını düşündüğümüzde 5 milyona yaklaşan başkentimiz için yok denecek kadar az diyebilirim. Vatandaşımız Sanata ve Sanatçıya ilgili ve saygılı olmasına karşın sergileri takip edememekte. Bir başkent Sanat etkinlikleri açısından politikalar geliştirip halkımızda uyaran etkisi yaratabilmelidir. Devletin tüm kurumları sendikalar, belediyeler ayrı ayrı ve farklı programlar, projeler geliştirmelidir. Bunun için Profesyonel Sanatçılardan oluşan bir kurul oluşturmak şarttır. -Galeriler ve Müzayedeler Resmi ve Ressamı geliştiriyor mu, geriletiyor mu? Hangi gerekçeler sizi etkiliyor? M.A.D- Sanatçı  durmaksızın üretir. Senede ya da iki yılda birde sergi açar. Açılışlar bir kutlamadır  bizler için. Sevinç, heyecan ve mutluluk, yorgunluğumuzu yok etmiştir. Düğün misali.    Sanatçı için bir sorundur aynı zamanda,  kendisiyle hesaplaşır o an. İyi bir Galeri elbette Sanatçısını destekler tanıtımını yapar, eserleri satmaya çalışır gerekirse sanatçısına sponsor bulur. İnandığı sanatçısını her koşulda destekler ve sanatçısıyla beraber büyümeyi düşünür. Bazı galeriler içinse eserin maddi ederi önemli olduğu için suiistimaller söz konusu olabiliyor. Tam bir sömürü düzeni ama herkes de bunun bilincindedir. Galeri için Sanatçı kimliği ne kadar önemli ise Sanatçı içinde galerici bir kurum olarak o kadar önemlidir, bu nedenledir ki her iki taraf için karşılıklı güven tam olmalıdır.  Müzayedelerin maddi  kazanım için bir araç olduğunu düşünsem de bazı eserlerin gün yüzüne çıkartılması açısından iyi bir görev üstlendiği bir gerçektir. Üstelik Sanata Sanatçıya değer katan bir ortam oluşturuyor. Sorun şu acaba kimin resmi gerçekte ne kadar değerli, müzayedede sunulan eserler gerçek sanat eseri niteliğinde mi yoksa bir oyun mu, işte tüm bu olaylar maalesef yıllar sonrasında belli olacak. Bazen bir esere, müzayedelerde o kadar uçuk rakamlar veriliyor ki şaşıyorsunuz. Yinede müzayede gerçeği hiçbir sanatçı tarafından küçümsenmemelidir. Bu gün bir ressamın eseri yüzbinlerce lira ediyorsa müzayedeler sayesinde olduğunu bilmek gerekir. Topluma Sanatçının, Sanatın değerli ve özel olduğu mesajını vermektedir. Şikayetim şu sadece müzayedelerde satılan eserden Sanatçının eseri el değiştirdiğinde Sanatçıya veya varislerine neden bir pay verilmiyor. Oysa üreten Sanatçı asıl değer olmalı, bu durum ilgili kurumlar tarafından dikkate alınmalıdır. -Ödüllerin iyi resim yapmak için bir lokomotif görevi olduğuna inanır mısınız? M.A.D- Şahsen ödüller  aldım fakat benim için hiçbir zaman Sanatım adına bir gösterge olmamıştır. Elbette Sanatçı için bir katkıdır ama sanat yapmak için ve devamlılığı açısından bir gösterge değildir. Nitekim Ödüller alıp da Sanatını devam ettirmeyen birçok kişi var. -Hangi koşullarda Resim yapıyorsunuz? Hangi koşullarda çalışmak isterdiniz? M.A.D-Ben günümüze kadar kendi olanaklarımla serbest çalışarak  Resimlerimi ürettim .  Sabit bir gelirim olmadı. Kendime ait olan Doğan Sanatevi’nde resim yapıyorum ve gençlerimize Sanat eğitimi veriyorum, halende devam ediyorum. Bir Ressam için maddi koşullar çok önemli, Sanat pahalı ve çok zor bir alan. Özellikle yıllardır Güzel Sanatlar Fakülteleri ve Liselerine öğrenci yetiştiriyorum. Amacım para kazanmaktan ziyade çoğalmak ve gençlerimize kendi duyarlılıklarını ötelemeden kendileri gibi desen çizmelerini sağlayarak başarılı olmalarına vesile olmak. Tabi bu olanak beni beslemesine rağmen yoran, Sanat üretimimde zamanımı alan bir durum. Sanatçı tüm üretimlerinde özgür ve yorgun olmamalı ki verimli olabilsin. Maalesef ülkemizde halen ikinci bir meslekmiş gibi Sanat yapılmakta. Ressamım deyince asıl uğraşın nedir, parayı nasıl kazanıyorsun diye soran çok. Bütün bunlara sebep Sanatla ilgili sponsorların eksikliği ve gerekli teşviklerin olmamasıdır. Devlet, Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, Sanatçıya, eserleri alacak kurumlara, kolleksiyonerlere vergi muafiyetleri ve destekler sunmak durumundadır. Sanatçıların iyi olanaklarda üretim yapmaları ve teşviklerle sayılarının arttırılması, Türk Sanatının güçlenmesini sağlar. Böylelikle Kültürümüzü Uluslararası alanda sunma olanaklarını daha donanımlı düşünebileceğiz. -Hangi rengi seversiniz? M.A.D-22 Şubat 2013 tarihinde Galeri Soyut ta açtığım sergide, Resimlerimin gelişimi için özel ve yeni planlar, kurgular oluşturdum. Desen, kolaj ve litoğrafi baskı tekniğiyle Resimler yaparak çeşitlendirdim. Malzeme farklılıklarının resmimdeki etkisini anlamanın yanı sıra, oldukça renkli Resimler ürettim. Sarı, Kırmızı, Mavi, Yeşil, Mor renkleri olduğu gibi katıksız bulunması gereken alanlara yerleştirdim. Renklerin optik yanılsamaları ve bir birine geniş alanlardaki etkisini çözümlemeye çalıştım. Açıkçası doğadaki tüm renkler Sanatçıya, Ressama ait olmalı kanısındayım.        



    BİYOGRAFİ

    1970 yılında Elazığ’da doğdu.İlk Okul, Orta Okul ve Endüstri Meslek Lisesi Torna Tesviye bölümünü Karadeniz Ereğli’ de okudu. İlk kişisel sergisini 19 yaşında Ereğli Halkevi’nde açtı. Sergideki resimleri daha çok ilgisini çeken ünlü ressamların röprodüksiyon çalışmaları ve doğadan esinlenerek yaptığı suluboya resimlerden oluşturmuştur. 1991 yılında Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümünü kazandı. 1995 yılında atölye birincisi olarak Prof. M. Zahit Büyükişleyen atölyesinden mezun oldu. Prof. Hasan Pekmezci özgün baskı atölyesinden öğrenimi süresince baskı teknikleri üzerine eğitim aldı. Bu güne kadar yurt içi ve yurt dışında 27 kişisel sergi açtı. Birçok karma etkinlik, yarışmalı sergiler, Sanat fuarı, yarışmalarda jüri üyeliği ve çalıştaylara katıldı. Ulusal yarışmalarda beş ödül alan Sanatçı, Özgün Baskı teknikleri ve duvar resimleri uygulamasına ayrıca önem vermektedir.