Görünenin Altı ve Üstü
Sanatçının yaşantısına sinenlerin yakalanmaya çalışılmasıdır belki eleştiri. Eleştirmen de, sanat yapıtını, sanatçıyı kendi sanat nesnesine dönüştüren yaratıcı. Eleştirinin öznel görüntüsünün altında, çözümleme yöntemlerini kullanmak ama yöntemlerin sınırları belirli yapılarına takılıp kalmamak da vardır kuşkusuz. Bu, bir sanatçının sanat tarihi ve değişik anlatım biçimlerine ilişkin birikimlerine benzetilebilir.
Sanatçının kişiliğini nelerin oluşturduğunun bulunması, çevresiyle etkileşiminin incelenmesi, sanatçının yaptıklarının anlaşılması bakımından önemlidir. Bunları dışlayarak yapıtları anlamayı bir yöntem sorununa indirgediğimizde; ortaya çıkan, yapıtın yeri ve olası anlam aralığı ile ilgili varsayımlardır belki. Oysa sanatçı ve yapıtı bir yöntemle çözümlenemeyecek birer dünyadır. Böyle karmaşık ve anlaşılmaz olarak algılıyorsak, sanatçılar ve yapıtlar için söz söylemekten vazgeçmeli miyiz? Dünya ve hayat da karışıktır ama onun hakkında durmadan konuşuruz. Çünkü o kaçamayacağımız, anlamak zorunda olduğumuz bir gerçekliktir. Paylaşılan bir dünyada sanat insanları da, yazarak konuşarak anlamaya çalışmalılar birbirlerini.
2001 Devlet Resim Heykel sergisindeki bir çalışmasıyla dikkatimi çekti Mehmet Ali’nin resimleri. Renkli şeritlerle oluşturulmuş soyut dip yüzeyin üzerine siyah beyaz basılmış sembolik birkaç figürün yer aldığı çalışmasındaki yapısal öneri, gerilim ve bu gerilimden yansıyan etki ilginç geldi bana. Bu iki değişik yapının postmodern bir tavırla birleşmesi, söylem açısından içinde oldukça ilginç anlamlar barındıran yeni bir yapı yaratmıştı. Sanki iki uyumsuz dünya zorunlu olarak birbirlerini taşıyorlardı ve anlaşmaktan, bir uyum oluşturmaktan başka seçenekleri de yoktu. Bu biraz bize benziyordu galiba. Bulunduğumuz yerlerle ilgili özsel ortaklıklar bulamasak da orada olmak zorundayızdır.
Mehmet Ali Doğan’ı birkaç yıl önce tanıdım. Birlikte bir işin peşine düştük. Birlikte fuarlara katıldık. Uzun uzun konuşup tartıştık. Gezdik. Dünyaya, çevremize baktık. İzmir Ankara uzaklığı paylaşımın derinleşmesini engelleyemedi. Bu kısa sürede onu hep iki farklı yapıyla anlamaya çalıştım. İnsan ve sanatçı. Mehmet Ali , deliler gibi çalışan, çalışırken sanatsal yaratılarını bir o kadar önemseyen has bir Anadolu insanı. Doğduğu büyüdüğü toprakları ve oraların insanını, değerlerini içselleştirmiş, su katılmamış temizlikte bir dost.
Mehmet Ali’nin ilk resimlerinde figürün özel bir yeri var. Bu biraz da okul koşullarında modelli çalışmalardan kaynaklanan bir oluşum. Bu çalışmalarında biçimlendirme olanaklarını gelenekçi çizgide gerçekleştiren bir arayış izleriz. Dans edenlerde kadın vücutları konu gereği kıvrılırlar ama bu Mehmet Ali’nin duyumsadığı ritmi anlatma isteğinden kaynaklanmaktadır gerçekte. Onun resimlerinde devinim ve ritm önemli yer tutar Neredeyse bütün anlatmak istedikleri bu iki kavramla ilişkilendirilir. Bu biraz da resimdeki müziği yakalama girişimidir belki de. Kadın figürlerindeki çözümleme çalışmaları giderek salt devinime bırakır yerini ve tuval yüzeyinde dönen ritimsel çizgilere dönüşürler. Dip yüzeyde bütün resimlerin ortak kurgu elemanı olan bu şeritler resmin kompozisyonunu yönlendiren ana yapıyı belirleyen birer ortak biçim görevini de üstlenirler. Zaman zaman “Konstrüktivist” zaman zaman “Ressam Sonrası Soyutlama” anlayışlarını çağrıştıran, belki de karmaşanın arttığı günümüz dünyasında çağdaş bir Mondrian’ı anıştıran bir alt yapı, bir resim yüzeyi vardır karşımızda. Tek başına resim olabilecek bu yüzey, içine değişik, tanıdık sembollerin yerleştirildiği kurmaca bir mekan görevi de üstlenir. Nitekim Ankara Gösteri Merkezi’nin duvarlarına uyguladığı yüzlerce metre büyüklüğündeki resimlerinde mekan şeritler hem mekan hem de mekan da yer alan nesneler gibi algılanmaktadırlar. Bu yarattığı eğretileme bakımından çalışmalara anlamsal boyut kazandırdığı gibi, yapısal sorunların çözümünde de sanatçıya büyük olanaklar sağlamaktadır.
Şeritlerin değişik biçimlerle oluşturdukları ortak alt yapı, geleneksel resimdeki renkli eboşları çağrıştırır. Bu sanatçıya beyaz yüzeye göre biçimlendirmede büyük kolaylıklar sağlar . Hem yüzey boyaya doymuştur, hem de üste gelecek yeni biçimler arasındaki bağı oluşturacak ortak değer elde edilmiştir. Mehmet Ali burada, ortak değer olarak biçimini durmadan yeni olasılıklarla değiştirdiği, sadece bazı ipuçlarıyla tanımamıza yardımcı olduğu eski “Anadolu Tanrıçaları”yla günümüz dünyası arasında yeni anlamlar oluşturmaya çalıştığını düşündürmektedir bize. Bir kent görüntüsü ya da eski bir heykelin altından geçen renkli şeritlerin bir tür dokuma tekniği ile kesişme yerlerinde bir kadın ayağına bir kadın gövdesine dönüşmelerini izleyebilirsiniz. Anadolu tanrıçaları kültürel bağlamlarının dışında zeminde gizlenen görüntüleriyle, sanatçının uzaklaşmaya ya ada hesaplaşmaya çalıştığı bir dünyayı da imlemektedir sanki. Kadınlar. Her şey onlarla birlikte olmaktadır ama yaşanan günlük hayatın imgeleri daha önemlidir sanatçıya göre. Bu bir kaçıştır belki de. Çünkü bastırılsa da bütün imgelerin içinde onlar gözükmektedir. Bu sanatçının bütün nesnelliği ile fotoğraftan yararlanarak üst üste bindirdiği görüntülerin bilinçaltı verileriyle saydamlaştırılmasıdır. Sanatçı kendisini tanınır imgelerle gizlemeye çalışırken, gönüllü bir etkinlikle ele vermeye çalışmaktadır.
Bu nedenlerle Mehmet Ali’nin resmini iki ayrı katman ele alınarak çözümlenmelidir. Bize göre Mehmet Ali ve resmi alttaki, tuvali saran , değişik anlamlar oluşturacak biçimlerdedir gerçekte. Sanatçı kendisini ve izleyiciyi değişik uyumsuz mekanların nesneleri ya da varlıkları olarak kavramaya ve onları en olmadık olasılık içinde hiç de yadırgamayacağımız bir yapıyla uzlaştırmaya çalışmaktadır. Anlaşılıyor ki, sanatçı gerçekte bilinçaltı ve yaşadığı dünyayı barıştırmaya çalışmaktadır. Bu, sanatçı ile izleyicinin de ortak bir anlamda buluşması için gerçekleştirilmiş bir girişimdir bir bakıma. Mehmet Ali’nin resimlerindeki temalar, “Kadın ve Şeritli Mekanlar” , “ Transpoze” , “Anadolu Uygarlıkları ve Çeşitlemeler.” , “Siyam Serisi” , “Yer Gök Deniz” , “Kastamonu” Bütün bu başlıklardaki çalışmalar tarih sırasıyla uzun bir çalışmanın konusu olabilirler. Mehmet Ali’nin resimlerinden yola çıkarak altını çizmemiz gereken şudur bize göre. Sanat yapıtlarını salt konu ve tanınır imgelerin yeniden gösterilmesi olarak anlayanların, bu imgelerin gösterilme gerekçesi olmayanların sanatla ilgisi yoktur gerçekte. Başka kaygılar vardır gündemde. Mehmet Ali değişik teknik uygulamalarıyla görünen dünyanın amaçsız yeniden gösterimi tuzağına düşmeden ilerliyor.
Bedri KARAYAĞMURLAR
İzmir 2007